9 Şubat 2013 Cumartesi

ŞİMDİ SİZE NE DEMELİ - 2 
(27 Ocak 2013)



Türkiye bu günlerde barış için ileri adımlar atmakta; ancak bazı çevreler geçmişten beri gördüğümüz gibi, barışı istememektedirler. Kendilerine göre gerekçeleri de olabilir. Ülkedeki her siyasi düşüncenin bu konuda değişik fikirleri de olabilir. Demokrat bir kafa tüm bu fikirleri ve gerekçeleri dinler ve gerekirse kendi düşüncelerini de karşı tez olarak anlatmaya çalışır. Ben de şimdi bu yazım da kendi düşüncelerimi anlatmaya çalışacağım.

Öncelikle, içinde sürüklendiğimiz ve 35 yıldan beri devam eden bu kirli savaş neden başladı? Kamuoyunun bu sorunun cevabını açık ve net olarak bilmesinde büyük yararlar vardır. Türkiye Kürtlerinin sosyalist kanadı olan ve kendisini parti olarak PKK diye adlandıran, Abdullah Öcalan’ın liderliğini yaptığı siyasi örgüt, Türkiye Kürtlerinin sosyal, kültürel ve siyasi haklarının 1924 Anayasasından itibaren gasp edildiğini, tabii vatandaşlık ve insan haklarından olan bu hakların alınması için devlete karşı silahlı mücadele yapılması gerektiğini savunuyordu. Bu yazımda yöntemin doğru veya yanlışlığına girmeyeceğim. Ancak, bu yöntemin gerek ülkeye ve gerekse özellikle Türk ve Kürt halkına verdiği olağanüstü kayıpları hep beraber yaşadık.

“Bu kayıplar umurumuzda değil, bize ne” tarzı düşünenlere bir diyeceğim yok. Onlara biraz sonra bazı hususları anlatmaya çalışacağım. Ancak 35 yıldır olanlar, bizlerin telafisi imkansız kayıplar yaşamamıza neden oldu. Önce 90’lı ve sonra 2000’li yıllarda yapıcı barış ve anlaşma girişimleri oldu ise de, barış her seferinde sudan bahanelerle engellendi. Hatta engelleyemeyeceklerini anladıkları zaman da önemli figürler yok edilerek başarı sağlandı. Temenni ederim ki bu sefer geçmişteki gibi başarılı olamayacaklardır. Esasen, bu iktidar haklı taleplerin büyük kısmını halletti. Ancak hala tamamlanması gereken eksiklikler var. Umarım daha fazla vakit ve kan kaybetmeden tüm demokratik haklar gerçekleştirilir. Bu ülke ve ülke insanları barışa kavuşur. O zaman biz de onları kahraman ilan eder ve önlerinde saygı ile eğiliriz. İşte o zaman TÜRK-KÜRT kardeşliği bihakkın gerçekleşir. Yoksa yalancıktan üvey kardeşe yapılan muamele tarzı kardeşlik safsatasının zamanı artık geçti. Kardeşlik her zeminde, her yerde ve her hususta eşitliğin var olmasını gerektirir.

Yoksa “TÜRK ulusu ile KÜRT milliyeti eşit olamaz” gibi çarpık fikirlerin halen içimizde maalesef TBMM çatısı altında terennüm edilmesi çok çok üzücüdür ve maalesef kendilerini sosyal demokrat diye adlandıran gizli nasyonalistler tarafından savunulduğu da bir gerçeğimizdir. Her zaman söylüyorum. MHP mensuplarına bir sözüm yoktur. Onlar kendi ideolojilerinin gereğini açık bir şekilde yerine getiriyorlar. Sahte sosyal demokratların kendilerinden daha uç söylemlerini de zevkle alkışlıyorlar. Bundan tabii ne olabilir ki… İttihat ve Terakki’nin uzantıları TBMM’ne sosyal demokrat kisvesi altında girmiş; nasyonalist fikirlerini bu kisve altında salyası aka aka savunmakta; üstüne üstlük meşru müdafaa hakkını kullanarak saldıracağını söylemektedir. Behey zavallı sosyal demokrat bozuntusu! Bilmen gerekir ama herhalde bilmezlikten gelip kendini sosyal demokrat olarak satmak istiyorsun: Sen nasyonal solcusun. Ve tabii eğer solcuysan!  “Atatürkçüyüm” falan da deme sakın. Yakın tarihi bilen kişileri de aldatamazsın. Etrafında bir avuç senin gibi düşünenlere ve sana tavsiyem iyi niyetli ve çalışkan Genel Başkanınıza çelme takmamanızdır. Partinizden ayrılırsanız fazilet gösterirsiniz ama sizlerden bunu beklemem.

Av. KEMAL BİNGÖLLÜ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder